Hakkımda

Fotoğrafım
Türkiye
Unutmamak adına bir AKIL DEFTERİ.

7 Nisan 2011 Perşembe

Okuma Notları



Philip Reeve'in Yürüyen Kentler'i tamamen bir yanlış anlaşılma sonucu elime geçmişti. Bir konuşma esnasında Calvino'nun Görünmez Kentler'ini okumak istediğimi söylemiştim, dostlarımdan biri doğum günü hediyesi alırken kitabın tam ismini hatırlayamayınca Yürüyen Kentler'i almış. Biraz mesafeli bakmama rağmen geçenlerde kısa mesafeli bir yolculuk için yanıma aldım; çocuk kitabı gözüyle bakılmaması gerek bence, sağlam ve tekinsiz bire gelecek tasavvuru, rahatlıkla distopya türüne girecek bir eser. Umarım Peter Jackson, sinema uyarlaması için fazla bekletmez bizleri...



Red Kit'in son albümlerinden Red Kit Pinkerton'a Karşı gerçeğe en yakın Red Kit albümlerinden. Amerikan paranoyasının başlangıcı hakkında güzel ipuçları veriyor.



Uzun süredir aradığım bir kitaptı Vişnenin Cinsiyeti. Jeanette Winterson'ının bu kitabını bulamadım ama geçenlerde Fener Bekçisi'ni görünce aldım. Annesinin ölümünden sonra fener bekçisi Pew'le yaşamaya başlayan Gümüş ve hikayeler... Cape Warth'ın kurucusu Dark'ın öyküsü hep bana Dr Jekyll & Mr. Hyde'ı hatırlattı; zaten bir süre sonra hikayeye dahil oldu Stevenson. (Bu sırada Jekyll izlemem tesadüf.) Farklı ve kendini okutan bir kurgu ve dile sahip bir kitap Fener Bekçisi. Fantastik ile gerçeğin iç içe geçtiği hikayede çok eskiden bugüne karakterler ustaca birbirleriyle ilişkilendiriliyor. Kurgunun yanına gerçek karakterleri de ekleyerek onların hikayelerini yeniden yazıyor: Robert L. Stevenson, Darwin, Tristan ve İsolde...



Kitap restoratörü Hanna Heath'ın, savaştan yeni çıkmış Saraybosna'ya antik bir kitap olan Saraybosna Haggadah'ını incelemek için çağrılması ile başlıyor Kitabın Kulları. Kurgu içinde kurgu devam ediyor sonra... Heath'ın kitabı araştırırken bulduğu şarap lekesi, bir beyaz kıl,  tuz kristalleri ve kayıp kitap kopçalarından yola çıkarak sondan başa, bugünden düne kitabın hikayesi anlatılıyor. Bu arada Heath'ın araştırmalarından sonra kitabın yazgısı da devam ediyor.  Özellikle kitabın hikayesinin anlatıldığı kısmlar daha başarılı anlatılmış ve daha etkileyici. Dün bir arada yaşayan toplulukların nasıl birden düşman kesildiklerinin; engizisyon, dinsel tutuculuk ve şiddet, faşizm farketmeden görüş ve düşüncelerin ismi değişse bile fanatizm ve bağnazlığın nasıl hem insan düşmanlığı hem de kültürel vandalizme yol açtığı. kötü bile olsa bu düşüncelerin zaman, mekan ve milletden bağımsız olarak nasıl evrensel olduklarını farkediliyor. (Kitabın kapağı daha başarılı tasarlanabilirdi.)


6 Nisan 2011 Çarşamba

Jekyll


"Hyde, aşktır ve aşk psikopattır..."

BBC'den tıpkı Sherlock gibi günümüzde geçen başarılı bir uyarlama daha. Toplam 6 bölümlük mini ama sağlam bir dizi ortaya çıkmış. Tabi bunda Jekyll ve Hyde'ı başarılı bir şekilde oynayan Jamess Nesbitt'in rolü çok fazla. Nesbitt, iki karakter arasındaki geçişleri harikulade yapıyor, özellikle Hyde'ın mimiklerini ve ifadelerine hayran kalmamak elde değil. James Nesbitt en etkili performanslarından birini ortaya koymuş.

Klasik Dr. Jekyll & Mr. Hyde hikayesinden farklı, modern bir hikaye anlatılsa da dizinin ilerleyen bölümlerinde anlatılan hikayeyi orjinal hikaye ile çok güzel ilişkilendiriyorlar. Orjinal hikayeyi bilmeme rağmen senaryonun  ilerleyişi ve neyle karşılaşabileceği üzerine tahminlerim çoğu zaman boşa çıktı. Yine yuarda belirttiğim gibi Hyde'ın mimikleri, hareketleri, diyalogları çok başarılı yansıtılmış.  

Etkileyici ve şaşırtıcı bir finalle son vuruşu yapan bu mini diziyi gözden kaçırmamak lazım...

5 Nisan 2011 Salı

Küçük Havuzdaki Büyük Balık


"... ne de olsa ben dağın içindeyim ve bütününü göremiyorum."

Bir sohbet ortamında Uzak Doğu edebiyatından bir şeyler okumak istediğimi söyleyince, Ha Jin ismi ısrarla tavsiye edildi. Yine ısrarla Çin'in Orhan Pamuk'u gibi bir ifadeyle karşılaşınca bir anda okuma gündemime giriverdi yazar. 1956 Çin Liaoning doğumlu olan ve 1985'ten beri Amerika'da yaşayan yazarın ilk bulabildiğim kitabı Küçük Havuzdaki Büyük Balık oldu.

Komünizm altındaki Çin taşrasında Hasat Gübreleme Tesisinde gündüzleri bir işçi olarak çalışan, geceleri ise amatör olarak hat sanatı ile ilgilenen Shao Bin'in hikayesi Küçük Havuzdaki Büyük Balık. Çalıştığı iş yerinde, ailesine temiz bir apartman dairesi almak için isim yazdırdığı listede, kendi hakkı olmasına rağmen, evlerin parti liderleriyle iyi ilişkiler içinde olan kişilere verildiğini gören Bin'in parti yönetimiyle mücadelesi kitabın ana hikayesi. Ha Jin, kitabında komünizm ve Mao'nun getirdiği düzen üzerine sert ve alaycı eleştiriler getiriyor kitap boyunca. Mao'nun baskıcı düzeninin bozulmuşluğu, toprak ağaları yerine bu kez parti liderlerinin halkı sömürmesi, bu sömürüler karşısında bile alt tabakadaki insanların düzene karşı sarsılmaz inançları, koşulsuz boyun eğme hisleri alt metin olarak okunurken bu sarsılmaz inanç yer yer şaşırtıyor.

Kitabı okurken hep aynı cümleler zihnimde belirip beni rahatsız etti. Yazar sanki yeni vatanı Amerika'ya iyi görünmek için eski vatanını eleştiryordu. Elimde bir kitabı daha var yazarın fakat  acele edeciğimi zannetmiyorum.  Bir de yazarın, Orhan Pamuk'la sadece doğduğu toprakları eleştirme açısından benzetilebileceğini gördüm. Yoksa edebi açıdan Orhan Pamuk'un yanına bile yaklaşamaz. Bence...


4 Nisan 2011 Pazartesi

Watership Tepesi


Richard Adams'ın bütün dünyada çok satan kitabından çoğu Türk okuru gibi ben de Lost ile haberdar oldum. Aklımın ve defterimin bir köşesine ismini not ettiğim kitabı bir süre baskısı olmadığı için alamadım, aldıktan sonra da; uzun bir süre okunmak için sıra bekledi.

Kitap, bir grup genç tavşanın, psişik güçleri olan Fiver'ın öngörüsüyle kolonilerini terk etmesi ve yeni bir yaşam alanı aramaya başlamalarıyla başlıyor.  Kaçış ve yolculuk kısmı kitabın genel olarak sıkıcı kısımları, tabi kitabın okunurluğunu azaltan etkenlerden biri de uzun süre tavşanlarla muhattap olmak da olabilir. Kaçakların Watership Tepesine ulaşmaları ve sonrasında Efrafa kolonisi ile mücadeleleri, kitabın en heyecanlı ve zevkle okunan kısımları. Efrafa ile mücadele kısımları bir nevi 'saraydan kız kaçırma' gibi. Yeni bir yerleşim yeri bulan grubumuz, soylarının devamını sağlamak isterler; fakat içlerinde hiç dişi yoktur. Bu zorunlulukla General Woundwort'un dikdatörlüğü altında yaşayan (distopik bir dünya olarak da okuyabiliriz) Efrafa Kolonisinden bir grup dişi tavşanı kaçırmak amacıyla sefer düzenliyorlar.

Kitapta, bölümler arasında grubun ozanı olarak görünen Dandelion'un dilinden tavşanların atası El-ahrairah  efsaneleri karşımıza çıkıyor. Aralarda anlatılan bu öykülerin altında dini öğeler kendini belli ediyor. Hristiyanlık öğretileri ve İngiliz söylenceleri tavşanların dünyasına uyarlanarak anlatılıyor.


Kitabı bitirdikten sonra, kitaptan uyarlanan 1978 yapımı çizgi filmi de izledim, kitabın verdiği tadı vermese de zevkliydi.  

Bir ütopyanın peşinde koşan bir grup tavşanın başrolde olduğu kitap, yer yer sıkıcı olsa da yine de eğlenceliydi. Bu arada birkaç şikayetim yok değil; ilki bu kadar macera atlatan grupta hiç bir tavşanın ölmemesi (kitabın aksine çizgi filmde bir kaç karakter ölüyor), ikincisi ise kitabın puntularının küçük ve sıkışık olması. Bir de kitabın başına eklenen bölgenin haritası kitaptan bağımısız olarak ayrı verilse ve kitabı okurken önümüzde açık olsa daha güzel olurdu.