Hakkımda

Fotoğrafım
Türkiye
Unutmamak adına bir AKIL DEFTERİ.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Yeni Okumalar II

Yıldızlara Yolculuk:


"'Aslında hiçbir şey gerçeküstü değildir,' dedi, 'Yalnızca henüz düşlenmemiştir.(...)"

Nicholas Christopher, geçen yıldan beri okuma istediğim bir yazardı. Sonunda Yıldızlara Yolculuk ile başlayayım dedim. İyi ki de başlamışım. Bu yılı okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Loren ve Alma'nın birbirlerini kaybetme ve bulma hikayesini okurken kendimi bu kadar kitaba kaptıracağımı tahmin etmemiştim. Bir pazar sabahı başladığım kitabı, gün içinde her türlü fırsatı yaratarak bitirene kadar bırakmadım. Hem yazarın hayal gücü hem de hem de yaptığı uzun araştırmalar hayranlık vericiydi: Yıldızlar, örümcekler, botanik, mitoloji, mimari, savaş, aşk... Kitap bittikten sonra, yazarın diğer kitapları Franklin Flyer ve Veronica'yı bir yandan deli gibi okumak isterken bir yandan da okumaya kıyamıyorum. 

Tsili - Bir Hayat:


Aharon Appelfeld ismini Badenheim 1939 ile duymuştum, kitabı alırken Tsili gözüme ilişince onuda alıverdim. Küçük bir çocukken babası toplama kampına götürülen yazar, üç yılını ormanda saklanarak geçirmiş. Tsili de, küçük bir kızın Almanlar geldikten sonra ailesinin kendisini geride bırakarak kaçmasıyla, ormanda saklanarak geçen yaşamını anlatıyor. Tsili'nin ormanda ve çevre köylerde savrularak geçen yaşamını okurken rahatsız olmamak elde değil. Fakat esas benim için en rahatsız edici kısmı Tsili'nin savaştan önceki  yaşamı: Silik, görünmez, fark edilmez bir çocukluk.  Savaş sırasındaki savruluşları ise sık sık Boyalı Kuş'u hatırlatıyor, tabi Tsili, o kadar keskin değil. Yalın, gerçekleri/olanı olduğu gibi yansıtan satırlardı belki de kitabı bu kadar etkileyici yapan. 

Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü:


Etgar Keret ismini ilk duyduğumda Siren Yayınları etiketine güvenerek almıştım. Kitabı almama rağmen sekiz aya yakın bir süre rafta bekledi. Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü'nü okurken yüzümde gülümseme hiç eksilmedi. Hatta en son okuduğu kitabı bile hatırlamayan iş arkadaşlarımın bile ilgisini çekti benim kitabı okurken ki sırıtışlarım, tabi yine de kitabı okursanız vereyim teklifime hiç biri yanaşmadı... Kara mizahın elle tutulur kanıtı kitap. Kısa, sıkmayan, bir solukta okunan yer yer fantastik öyküler. Hatta bazı öyküleri okurken, sık sık bu fikirden bir roman çıkar dememe rağmen, öyküler tadımlık gibi kısa fakat tadı damakta kalıyor.

1602:


Marvel kahramanları Ortaçağ'da nasıl yaşarlardı? Kulağa hoş gelen bu düşüncenin yanına bir de bu hikayeyi Neil Gaiman yazacaksa... Hem proje hem de Gaiman ismi bir arada olunca 1602 için beklentilerim yüksekti. Ortaçağ atmosferi içinde Fantastik Dörtlü, X-Man, Örümcek Adam, Thor, Hulk ve diğerleri... Dediğim gibi beklentilerim yüksek ve heyecanla okumaya başladım, klasik bir iyi ile kötü mücadelesinin yanında, Ortaçağ'da mutantların cadı soylu kabul edilerek engizisyonun peşlerine düşmesi beklenen bir senaryoydu. Fakat sayfalar ilerledikçe bazı noktalar rahatsız edici gelmeye başladı. Öncelikle kahraman kadrosu fazla olunca karakterler bazen sığ kalmaya başlıyor, bazı kahramanların olaya girmesi ise zorlama oluyor. Hele hikaye zamanda yolculuk gibi bir noktaya bağlanınca hayal kırıklığım daha da arttı. Ne kadar beğenmediğim, kötü bir senaryo olsa da; albümün hem çizimleri çok iyi hem de Gerekli Şeyler'in baskısı kaliteli. 




13 Temmuz 2011 Çarşamba

Amerikan Tanrıları



Neil Gaiman okurlarının uzun süre beklediği bir kitaptı Amerikan Tanrıları. Hatta aranıp da bulunamayan kitaplar listemde ilk sıralarda yer alıyordu. Neyse ki İthaki Yayınları kitabın tekrar baskısını yaptı da daha fazla aramama gerek kalmadı. (Artık listenin ilk sırasında Kutsal Dedektiflik Bürosu var) 

Kitabın adı duyunca aslında ben tamamen kurgusal ve fantastik bir kitap bekliyordum. Fakat bunun yerine Gaiman, tarih boyunca var olan, insanların inandıkları eski tanrılara ne oldu fikrinden yola çıkıyor. Odin, Loki, Chernobog, İbis, Anubis gibi özellikle İskandinav ve Mısır tanrıları başta olmak üzere Hindu, Arap, Japon, Çin, Amerikan yerli inanışlarından gelen tanrı ve mitolojik yaratıklar kitap boyunca arz-ı endam ediyorlar. (İlginçtir ki Yunan ve Roma tanrılarına yer vermemiş Neil Gaiman.) 

Fantastikle gerçek arasında gidip gelen bir hikayede modern Amerikan yaşam tarzının eleştirisini yapan Gaiman, Amerika'ya göç edenlerin yanlarında inançlarını ve efsanelerini de getirmesinden yola çıkarak bu yerel tanrıların Amerika'ya geldikten sonra ne yaptıklarından yola çıkıyor (Öyle süper güçlerini kullandıklarını beklemeyin, taksi şoförlüğü yapan da var, hayat kadınlığı yapan da) ve karşılarına modern zamanların tanrılarını bırakıyor: Televizyon tanrısı, internet tanrısı, otoyol tanrısı, medya tanrısı... Eski tanrılar ile yeni tanrılar var olmak ve güçlerini korumak için bir savaşa hazırlanmaktadırlar. Hapisten yeni çıkan Gölge kendini, bu savaşın ortasında buluyor... 

Son olarak kitabın yeni baskısından sonra bir başka sevindirici haber daha geldi: Kitap, HBO tarafından televizyona uyarlanıyor. Tom Hanks'in de içinde olduğu projenin 2013'de başlayacağı ve 6 sezon süreceği konuşuluyor.