Kitap Hırsızı
"Sözcüklerden nefret ettim ve onları çok sevdim, umarım onları doğru kullanmışımdır." (syf. 515)
II. Dünya Savaşı zamanı, Almanya'da Himmel Sokağı'nda Liesel Meminger isimli bir kız çocuğu ve bu kzı çocuğunun etrafında ölümün ağzından savaşın romanı. Okurken bazen kendimi gülümserken bulmama rağmen genelde kitap boyunca savaşın gerçekliğini, trajedisini, getirdiği acıları, hayal kırıklıklarını en çok da bütün o sayfalar sinmiş olan hüznü hissettim. Zusak, II. Dünya Savaşı'nı bir çocuğun dünyasını eksen alarak anlatırken kolaya kaçıp duygu sömürüsüne girişmiyor. Aynı savaş şartlarını yine bir çocuğun gözünden anlatan 'Boyalı Kuş' kadar sert olmasa da; kitabın son sayfasına geldiğinizde hazmetmesi zor bir hikaye kalıyor geriye. Karakterler de unutulmayacak şekilde başarıyla yansıtılıyor: Liesel, kıskandığım harika bir baba olan Hans Hubermann ve Jesse Owens'dan daha hızlı koşacağına inandığım Rudy...
Bir çırpıda okunup bitti kitap. Bittikten sonra uzun süre ölümü düşünmeden edemedim. Daha sonra kelimenin gücünü: Kiminin felaketi olurken kiminin tutunacak son dalı olmasını.
Evrendeki Son Kayıt
Daha önce de bahsetmiştim, distopya türü eserleri severim. Gönül isterdeki her şey ütopik romanlar gibi güllük gülistanlık olsun ama dünyanın gidişatı ne yazık ki ütopyalarda anlatılan gibi değil; yaşanması muhtemel senaryoların gerçekleşebilme olasılığını bir kenara bırakalım yaşananlar bile maalesef distopik romanları haklı çıkarıyor.
Karamsar bir gelecek tasavvuru da Amerikalı yazar Rodman Philbrick'ten geliyor. Dünyanın büyük sarsıntı denilen felaket geçirmesinden sonra insanlar büyük bir yoksunluk içindedir. Çete savaşları her yeri kaplamıştır. Uyuşturucuların yerini beyin burgusu denilen sanal bağımlılıklar almıştır. Bütün yazılı kaynaklar yok olmuş okumayı bilen pek az insan kalmıştır. Bu parçalanmış ve kaosun hüküm sürdüğü dünyada Eden ismi verilen izole edilmiş bir dünyada elit, geliştirilmiş insanlar olan Gelişik adı verilen farklı bir grup da yaşamasına rağmen iki yaşam alanının sınırları keskin hatlarla ayrılmıştır. (Yaratılan bu dünya sık sık bana Mad Max'i hatırlattı.) Bu karmaşa dünyasında saralı bir çocuk olan Spaz, ölmek üzere olan kız kardeşini görmek için bir yolculuğa çıkar. Bu yolculukta kendisine okumayı bilen ve bir kitap yazan Yhazan, Küçük Surat isimli beş yaşındaki bir çocuk ve Lanaya isimli bir Gelişik yardım eder. Kitabın sonunda yine de yazar kapıyı aralık bırakarak diğer distopik yazarlar gibi bizi umutsuzluğa terk etmiyor.
Ayrıca yayınevini bu süper! kapak tasarımı için tebrik etmek isitiyorum!..
Ayrıca yayınevini bu süper! kapak tasarımı için tebrik etmek isitiyorum!..
(Galiba yaşlandığımı kabul etmek zorundayım artık. Bende de, nerde o eski günler hastalığı nüksetmeye başladı. Çocukluğun o naif ve bazı şeylerin farkında olmadığı günleri özlüyorum. Ve sık sık Yeni Türkü'ye kulak veriyorum: "Biz büyüdük ve kirlendi dünya!...")
Rüzgarın Gölgesi
"(...) Burada gördüğün her kitabın, her cildin bir ruhu var. Onu yazanın, okuyanların, onunla yaşayıp onu düşleyenlerin ruhu. Bir kitap sürekli el değiştirir, birileri gözleriyl sayfalarını sürekli tarar, kitabın ruhu gelişir ve güçlenir..." (syf. 9)
II. Dünya Savaşı sonrası, Faşist diktanın yönetiminde İspanya'da bir kitabın ve bu kitabın peşindeki bir çocuğun hikayesi. Daniel'in babası tarafından 10 yaşında 'Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı'na götürülmesiyle başlıyor hikayemiz. Daniel'e burda kendisine 'özel' bir kitap seçmesi söylenir; Daniel, Julian Carax isimli gizemli bir yazarın 'Rüzgarın Gölgesi' isimli kitabını seçer. Bu noktadan sonra 527 sayfalık gizem içinde gizem, kitap içinde kitap bir yolculuk var karşımızda. Daniel'in yaşadıklarının yanında, Carax'ın etrafındaki gizem ayrı bir kitap. Sanki kendini tekrar eden bir kehanet ya da kitabın laneti. İç içe geçen olaylar, heyecan, soru işaretleriyle dolu bir okumadan sonra boşlukta bir şey bırakmadan doyurucu bir son, akıcı ve sinemagrafik bir anlatım. Kesinlike söyleyebilirim ki bu yıl okuduğum en etkileyici romanlardan biri. Bir iki gün , aldığım lezzeti kaybetmemek için bir şey okumak istemedim...
Rüzgarın Gölgesi, kitaplar üzerine yazılmış en güzel kitaplardandır bence... Çok keyifliydi gerçekten.
YanıtlaSil