Hakkımda

Fotoğrafım
Türkiye
Unutmamak adına bir AKIL DEFTERİ.

22 Ekim 2010 Cuma

Türk Edebiyatı ve Kadın Yazarlar Üzerine...

Birkaç arkadaş ortamlarında tartıştığımız bir konu geçenlerde internette gezinirken yine karşıma çıkınca bir şeyler karalama isteği duydum: Türkiye'de en iyi kadın yazar kimdir? Biliyorum subjektif ve o kadar ehemmiyetli bir tartışma konusu değil ama beni üzerinde uzun süre düşündürdü.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyat tarihine bakılacak olursa bir elli yıl sonra Halide Edip Adıvar isminden başka okunan, tanınan bir yazara rastlayamıyoruz. Son dönem Türk edebiyatında ise popüler olan, geniş kitlelerce okunan kadın yazarların çokluğu dikkat çekiyor: Elif Şafak, Ayşe Kulin, Buket Uzuner, Canan Tan gibi örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu isimler içinde en dikkat çekici isimlerin başında Elif Şafak geliyor. Elif Şafak'ın ilk romanlarında ladığım tadı maalesef daha sonra alamadım. Mahrem, Bit Palas gibi çok katmanlı, postmodern kitaplardan sonra Baba ve Piç ile başlayan Aşk ile devam eden romanlarını pek beğenmedim. Aşk kitabı ne kadar çok satarsa satsın benim gözümde hep bir pazarlama ürünü olarak durdu, Ferrarisini Satan Bilge, Secret gibi çok satan kişisel gelişim kitaplarının mistik doğu gözüyle yazılmış bir kopyası olan kitap uzun süre çok satanların tepesinde yer alarak doğru pazarlamanın meyvelerini topladı. Buket Uzuner ve Ayşe Kulin'in birer kitabını okumama rağmen pek bir tat alamadım ve bıraktım. Canan Tan'ı ise kitapçıya gidişlerimde üçer beşer sayfa okudum fakat sonunu getiremedim. Bu isimler arasında 50 yıl, 60 yıl ya da 100 yıl sonra hatırlanacak, okunacak kaç isim var bilemiyorum.

Bana göre ise, şu anda Türk edebiyatının en iyi kadın yazarları Ayfer Tunç ve Aslı Erdoğan'dır. Ve eminim ki uzun yıllar sonra da okunmaya devam edecektirler. Hele Ayfer Tunç, Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi ile damağımda tarifsiz bir lezzet bırakmıştı, Yeşil Peri Gecesi'ni okumak için ise sabırsızlanıyorum.





20 Ekim 2010 Çarşamba

Gitmeyecekler İçin Urbino


Cem Akaş'la tanışmam birkaç yıl önce yoğun tavsiyeler sonucu 'Suç ve Ceza' ile olmuştu. Fakat bir türlü ısınamamıştım. Yazın bir sahaf seferinde 'Gitmeyecekler İçin Urbino' kitabını alınca tekrar bir deneyeyim dedim.

Urbino, Orta İtalya'da yer alan bir Ortaçağ şehri. Cem Akaş, bu şehre gitmeden gidecekler için bir rehber kitap yazmış.

Kitap, İkizler, Tanıklar ve Urbino isimli üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm İkizler'de, şehrin o eski ihtişamlı günlerden uzak kalmasının, unutmanın intikamını almak için şehri yakan ikiz kardeşlerin iki farklı ağızdan öyküsü anlatılmış. İkinci bölüm 'Tanıklar'da bu intikam hareketinin farklı insanların, farklı bakış açılarıyla tanıklıkları anlatılıyor. Üçüncü bölüm 'Urbino'da ise bu şehre gidecekler için bir rehbere yer verilmiş: Nerede kalınır, ne yenir, ne okunur...

İkinci Cem Akaş okumam keyifli oldu. Siz de Urbino'ya hareketli ve eğlenceli bir yolculuk yapmak isterseniz rehber kitabınız hazır...

19 Ekim 2010 Salı

Bunların Hepsini Okudun mu?

Kitap müptelalarının büyük bir kısmının muhattap olduğu bir sorudur: "Bunların hepsini okudun mu?" Benim de sık sık muhatap olduğum ve artık sıkıldığım bu soru cümlesini her duyduğumda Umberto Eco'nun çok sevdiğim şu cevabını hatırlarım:

"Umberto Eco'ya kitaplığını göstererek sormuşlar:
- Bunların hepsini okudunuz mu?
- Hayır bunlar bu hafta okuduklarım."


Maalesef genel olarak, kitap kurtlarının maruz kaldığı bir davranıştır uzaylı muamelesi görmek. Bu kadar kitabı ne yapacaksın, yetmez mi bu kadar okudukların?... Dün de bu minvalde bir muhabbetin içinde kendimi bulunca canım sıkıldı ya, neyse...

Umberto Eco'dan bir alıntıyla başladık, Selçuk Altun'un 'Kitap İçin 2' kitabından alıntıladığım Gilbert Adair'in röportajından bir kısımla bitirelim:

"SORU: Kitaplığınızdaki kitapların kaçta kaçını okudunuz?
GİLBERT ADAİR: Yarıdan azını okumuşumdur. Okuyabildiğimden daha fazla kitap alırım.
SORU: Eviniz yanıyor, yanınıza neyi alıp çıkardınız?
G.A.: Jean Cocteau 'yangını' demişti. Sanırım bende aynısını yaparım."

18 Ekim 2010 Pazartesi

Satranç


İşte Stefan Zweig'den beni benden alan bir başka kitap. Kısa ama insanın içini acıtan bir hikaye... Kitap, New York'tan Buenos Aires'e giden bir gemide dünya satranç şampiyonu Czentovic ile satrancı bir kitaptan öğrenen Dr. B.'nin karşılaşması gibi görünse de derinlerde çarpıcı analizler var. 

II. Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düşen Dr. B'ye en ağır işkence yapılır: Hiçlik. Bu ağır işkence karşısında insan psikolojisi, Zweig gibi bir psikolojik tahlil ustasınca harika betimlenmiş:

"(...)Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapamaz."

Dr. B, bu psikolojik işkence karşısında bir çıkış kapısı bulur. Bir paltonun cebinde bulduğu bir kitabı çalar. Bu bir satranç kitabıdır. Beynini, düşüncelerini oyalamak için bütün oyunları sanal olarak beyninde kurar. Tahta ve taşlar yoktur. Bir süre sonra kitapta yer alan bütün oyunlardan sıkılır ve kendi kendiyle maç yapmaya başlar. Şizofreninin kıyılarında gezinen bir kahraman... Bir delirme hikayesi... Hapis hayatından kurtulduktan sonra, vapurda bu saplantısının tekrar su yüzüne çıkması...

Stefan Zweig'in intihar etmeden önce yazdığı bu son kitabı, bu intihar mektubunu mutlaka okuyun.



14 Ekim 2010 Perşembe

Roman Kahramanları

Edebiyatla ilgili dergileri takip etmeye çalışırım, fakat hiç bir dergiyi uzun soluklu takip edememişimdir. Takip etmeye çalıştıklarımda da hep aksamalar olmuştur. Roman Kahramanları dergisini ilk duyduğumda konsept olarak ilgimi çekmişti. Çünkü ilk defa bir dergi kitapları değil de o kitabın kahramanlarını başrolde sunuyordu. İlk sayıdan itibaren de aksatmadan takip ediyorum. (Gerçi bunda derginin üç ayda bir yayınlanmasının etkisi de var ama :)...)

Derginin Ekim/Aralık sayısını kahramanları şunlar: Mümtaz - Huzur/Ahmet Hamdi Tanpınar, Clarissa Dollaway - Mrs. Dollaway/Virginia Woolf, Küçük Prens - Küçük Prens/Antoine de Saint-Exupéry, Tenten - Tenten/Hergé.

Sevdiğiniz Yazarları Ne Kadar Tanıyorsunuz?

Yazarların, sanatçıların yaşam öyküleri, bilmediğimiz yönleri hep ilgimi çekmiştir. Bu yüzden karşıma çıkan böyle kitapları hemen alırım. Dün de bulunduğum şehirde sık sık uğradığım kitapçıda çay içerken kargodan çıkan Sıddık Akbayır'ın Bir Fotoğrafınız da Bende Kalmış kitabını görmemle almam bir oldu. Cemal Süreya, Ece Ayhan, Nilgün Marmara, Turgut Uyar, Oğuz Atay, Hasan Ali Toptaş, Rasim Özdenören, Fethi Naci, Gülten Akın, Cahit Zarifoğlu, Orhan Pamuk, İlhan Berk, Edip Cansever, Lale Müldür, İsmet Özel, Behçet Necatigil, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Erdem Beyazıt, Sevim Burak, Selim İleri, Yaşar Kemal gibi birbirinden farklı yazarların bilmediğimiz yönlerini anlatan kitabı gece boyu elimden düşürmedim.


Yukarda da dediğim gibi yazarların bilmediğimiz yönlerini, hayatlarını anlatan kitapları severim. Aynı zamanda o yazılan ve yazılamamış kitapların da öykülerini severim. Sıddık Akbayır'ın kitabını okurken kitaplarımı ve notlarımı kontrol ettim ve şöyle bir liste çıkardım. Çok kısmını almışım, az kısmı alınacak günü bekliyor:

- Haluk Oral - Şiir Hikayeleri
- Nick Hornby - Shakespeare Para İçin Yazdı
- Michel Schneider - Hayali Ölümler
- Sıddık Akbayır - Bir Fotoğrafınız da Bende Kalmış
- Beşir Ayvazoğlu - 1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi
- Ayşe Böhürler - Yazmasam Ölürdüm
- Sema Aslan - Benim Kitaplarım
- Stuart Kelly - Kayıp Kitaplar Kitabı
- Javier Marias - Yazınsal Yaşamlar

Hepsi de birbirinden güzel bu kitapları (son üçü hariç) büyük bir zevkle okudum. Benim Kitaplarım'ı da sipariş verdim. Bir de Domingo Yayınlarından çıkan Büyük Yazarların Gizli Hayatı'nı merak ediyorum fakat daha inceleyemedim. 

Bu ilginç ve eğlenceli  kitaplara bir göz atın diyorum. Sizin de ilginizi çeken birşeyler bulabilirsiniz.



11 Ekim 2010 Pazartesi

Amerikanomanyaklar


İranlı bir baba ile Rus bir annenin çocuğu olarak Fransa'da yaşayan Serge Rezvani'nin 1970 yılında yazdığı 2000 yılında geçen roman bir distopya örneği sayılabilir.

Cypriuche ve Loupiote yaşları toplamı 148 olan iki yaşlı insan.Bunların tuhaf mı tuhaf bir hastalıkları var: Amerikanomanyaklık. Amerikalı bir denizci görünce dayanamayıp öldürüyorlar. (Önce şunu söylemeliyim ki biz ikimiz de amerikanomanyağız. Bir çeşit kaşıntı gibi bir şey bu bizimki. Tutabilirsen tut kendini. Amerikalı - hart hart hart. Ama sadece Amerikan denizcileri haa!. Tombul kurtçuklar gibi beyazlar içinde bıngıl bıngıl görüverdik mi onları işte o zaman, inanılmaz ama, bize bir haller oluyor. Bunları karanlık bir sokak köşesinde haklamadan edemiyoruz. İçimizi bir şey öylesine kemiriyor...)

İşlerinde o kadar ustalar ki 1950 yılından 2000 yılına kadar 2660 Amerikalı denizci öldürmüşler. Yaşlı ve evsiz olduklarından kimse de onlardan şüphelenmiyor. Öldürme sebeplerini şöyle açıklarlar: (Kendimiz yaşamak için öldürmüyoruz biz. Amerikalı değiliz! Bir inanç için öldürüyoruz. Hah! Kötülük elle tutulur, somut bir şeydir. Evet, kötülük belirsiz, soyut bir şey değildir ki sis gibi, duman gibi dağılıp gitsin. Yo, yoo, kötülük bal gibi ortadadır. Reziller vardır. Kötülük ederek yaşayan insanlar olduğu gibi rezillik içinde yaşayan halklar da vardır. Kanlarını döktükleri cesetlerle beslenen insanlar olduğu gibi başka halkların kanlarıyla yaşayan halklar da vardır. (...) Ellili yıllardan bu yana Loupiote'la ben Amerikanos denizcilerini, yani bu, uluslararası sermayenin paralı askerlerini seçtik ve o gün bu gündür bildiğimiz yolda yürüyoruz. Çünkü Amerikanoslar da elli yıllarından bu yana bildikleri yolda yürümeye devam ediyorlar Amerikanoslar kendilerine çizdikleri yolu değiştirmeyi düşünmediklerine göre biz de kendimize çizdiğimiz yolu değiştirmeyi hiç düşünmedik.)

Kitap, 1970 yılında yazılmasına ve 2000'li yıllarda geçmesine rağmen sanki yeni yazılmış gibi güncel. Günümüz Amerikan politikalarını o günden öngörmüş. Kendi dışında her ulusu potansiyel terörist gören Amerikan paranoyasını, Guantanamo kamplarını bakın o yıllarda nasıl anlatmış: (Ne diyorduk? Evet, dişlerimizi, burnumuzu, çenemizi, parmaklarımızı kırdıktan sonra özür dilediler ve gece olunca bizi kara renkli uçaklarından birine koydular. Kara renkli uçakalr onların yük uçakları. Yalnız geceleri uçuş yapıyor ve dünyanın her yanından, CIA işkence odalarından sağ çıkmış olanları topluyorlar. Evet, evet, böyle... İnanılmaz gelebilri ama durum tıpatıp, böyle... Sonra bu uçaklar nereye mi giderler? Nereye olacak canım, buraya işte; Arizona'ya. Kampın özel bir havaalanı var. Bu havaalanında trafik çok yüklüdür. Durmadan çocuklar iner, uçaklar kalkar. Evet, yük uçakları aralıksız, bütün dünyadan toplanan kadınlarla erkekleri buraya boşaltırlar... Yunanistan'dan, Portekiz'den, Bolivya'dan, Avustralya'dan, İngiltere, Fransa, Almanya'dan... Evet, her yerden... Artık bütün ülkelerin adını sayarsam liste çok uzun olur... Hangi ülkede işkence yoktur ha, sorarım size? evet, düşünüyorum da, hangi ülkede? Perulular da var... Geçen gün tepeleme Perulu dolu bir uçak geldi. Venezuellalılar, Meksikalılar geldi... Yaa, ya. Ne diyorum size, her yerden...)

Amerikan yayılmacılığını ta 1970 yılında öngören kitabı, ütopik romanları seviyorsanız Adalet Ağaoğlu'nun bu güzel çevirisyle okumanız tavsiye ederim.

Künye

Amerikanomanyaklar
Serge Rezvani
Kırmızı Kedi Yayınları

8 Ekim 2010 Cuma

Sorry


Zeki, şaşırtan, okuyucuyu ters köşe yapan polisiyeleri severim. Zoran Drvenkar'ın bu kitabını raflarda gördüğümde başta burun kıvırmıştım. Ama kitapçıya daha sonraki gidişlerimde kitabın alt başlığı olan 'bir özür dileme projesi' ibaresi ve arka kapak yazısının da etkisiyle kitabı alıverdim.

Hayatları kötü, altüst olmuş dört arkadaş: Tamara, Kris, Wolf, Frauke. İlginç ve tuhaf bir iş kurarlar. Başkaları adına özür dileme. (Birini işten mi çıkardınız, terk mi ettiniz? Ajans sizin yerinize diğer insandan özür diliyor.) Toplumda iletişimsizlik o kadar yüksektir ki, işler umduklarından da iyi gider. Ta ki... Son iş verenleri öldürdüğü bir insandan özür dilemelerini ve cesedi ortadan kaldırmalarını ister. Ve ardından sanki cam yere düşüp parçalanmış gibi dağılan yaşamları...

Kitabın anlatımı tuhaf, bazen rahatsız edici. Anlatıcı ve zaman sürekli değişiyor, zamanda sıçramalara sık başvuruyor. Psikolojik tahliller iyi kotarılmış. Bütün olayların kökeni yine rahatsız edici bir konuya dayanıyor: çocuk tacizi.

İlginç ve rahatsız edici bir kitap... Benden söylemesi okunmak için bir kenara not edilebilir.

Künye
Sorry
Zoran Drvenkar
Doğan Kitap

7 Ekim 2010 Perşembe

Halat Gösterisi


Benim gibi küçük bir Anadolu şehrinde yaşıyorsanız ve kitapsız olmaz diyorsanız; uğrak yerlerinizin vazgeçilmezidir kitapçılar. İşte ben de, artık bütün raflarını ezberlediğim bu kitapçıların birinde gezerken rastladım 'Halat Gösterisi'ne. Hep aynı kitapları raflarda gördüğümden midir bilmem ama eve dönerken kitap, çantamdaydı.

On bir hikayeden (yazılanlar o kadar gündelik hayatın içinden ki öykü kelimesinden çok hikaye demek istiyorum) oluşan kitap, benim favori hikayelerimden olan 'Bakkal Halil' ile açılıyor. Hikayelerin hepsi gündelik, olağan, basit, hemen yanıbaşımızda olan oalylar. O kadar bizden ki, tebessüm hiç yüzünüzden eksilmiyor. 

Bu kitaptan sonra yazarın diğer kitaplarını da edinmek isteği doğdu içime. Şu günlerde okumak için kitap arıyorsanız; bizden, yanıbaşımızdan hikayelere hayır dememenizi diliyorum.

Künye 
Halat Gösterisi
Toprak Işık
İletişim Yayınları

4 Ekim 2010 Pazartesi

Sonbaharda Sarhoş Bir Kasaba


Türk edebiyatında kasaba, taşra hikâyelerine ayrı bir ilgim vardır. Ferhat Uludere’nin son kitabını almamda etkili olan, kitabın isminde geçen kasaba kelimesiydi. Kitabı okumak için elime alırken beklentimi yüksek tutmadım . İlk başlarda kitap Feryal ve Hazan’ın aşk hikâyeleri olarak başlasa da giderek hem kasabanın diğer yaşayanları romana dâhil oldu hem de fantastik öğeler eklendi.
Denizkızları, ölü denizci ruhları, cinler, hayaletler derken bir ara aklıma Sezgin Kaymaz’ı da getirmedi değil. Kel Tayfun, Balıkçı Sülo, Ajan Şaban, İdris Kaptan, Feymece. Hikâyelerini okurken sık sık hüzünlendim. İlle de güzelliği ile canlar yakan, uğruna cinayetler işlenen, diğer kadınları, kızları kıskandıran Feymece’nin kötü kaderini (kadersizliğini) anlatan bölümler için bile bu kitap okunabilir.

Benim için umduğumdan daha keyifli bir okuma oldu. Okuyun, eğer bir kasabada büyüdüyseniz size dair bir şeyler bulacağınızdan emin olabilirsiniz.

Künye
Sonbaharda Sarhoş Bir Kasaba
Ferhat Uludere
Sel Yayınları