Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı
2008 Pulitzer ödüllü roman, her ne kadar ismine ve merkezine Oscar'ın yaşamını alsa da Dominik Cumhhuriyeti ile Amerika arasında gidip gelen, göçmenlik, ötekileştirilme, aidiyet sorunları, dikdatörlük ve faşizm altında ezilen bir ulusun hikayesi anlatılan. Kahramanımız Oscar Wao, şişman ve çirkin birisi, hem de siyah. Fiziksel özelliklerinin yanın da ırk meselesi de işin içine girince 'ötekileştirilme' kaçınılmaz oluyor. Fantastik edebiyat, bilgisayar oyunları ve çizgi roman tutkunu olan Oscar, bütün bunların yanında bir de sosyalleşme sorunları yaşıyor. Oscar'a göre bütün bu olanlar aile üzerinde bulunan 'fuku'nun sonucu. Ailenin her bireyinin başına gelen felaketler okundukça inanmamak elde değil. Bundan kurtulmanın tek yolu ise 'zafa' (karşı büyü). Kitap, Oscar'ın kişisel tarihinin yanında, kuşaklar boyu bir ailenin üzerinden dipnotlarda ve satır aralarında Dominik'in de kısa tarihini okunuyor. Trujillo'nun baskıcı ve zalim yönetimini okurken bile insan rahatsız oluyor.
Sürükleyici bir dil, başarılı bir çeviri, yer yer komik ama genelde hüznün ve acının ağır bastığı bir hikaye "Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı". Gözden kaçırılmaması gereken bir kitap.
Kahkahalar Ülkesi
Küçük bir şehirde yaşamanın bazı avantajları yok değil. Bir kere kitap tutkunları ile tanışmak kaçınılmaz oluyor. Bu da bir süre sonra kitap sohbetlerini ve tavsiyeleri de beraberinde getiriyor. 'Kahkahalar Ülkesi'ni daha önce duymuştum fakat bir konuşma esnasında ismi tekrar zikredilince merak ettim. Kahramanımız Tom Abbey ve kız arkadaşı Saxony'nin hayranı oldukları çocuk kitapları yazarı Marshall France'ın biyografisini yazmak için yaşadığı Galen'a gitmeleri ve biyografiyi yazma sürecinde meydana gelen esrarengiz olaylar... Galen'ı tanıdıkça klişeleşmiş bir söz insanın aklına geliyor: Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Kitapta en çok hoşuma giden kısımlardan biri Tom ve Saxony'nin sahafta tanışma sahnesiydi. Kitap ilerledikçe ve bazı gizler çözüldükçe aklıma sık sık Marc Forster'ın 'Stranger The Fiction' filmi geldi. Sonuç olarak her ne kadar yer yer tahmin edilebilir olsa da akıcı, keyifli bir okuma oldu benim için.
İhanet Altını
Philip Reeve ve Yürüyen Kentler'i okuduktan sonra serinin diğer kitaplarını da okumamak benim için kaçınılmazdı. Çünkü yayınevi kitabı, her ne kadar çocuk ve ilkgençlik kategorisine soksa da romanda yer alan karamsar gelecek tasavvuru gözden kaçacak gibi değildi. Distopik bilimkurgu romanlarının olmazsa olmazı olan büyük felaketten sonra av ve avcı konumuna gelen mobil kentlerin hikayesi ilgi çekiciydi. Serinin ikinci kitabında Londra'nın yıkımından sonra Tom ve Hester bu kez Ölü Kıta Amerika yolunda. Yine birbirlerini kovalayan şehirler: Büyük balık küçük balığı yutar. Reeve, bu seriyi bir dörtlemeye dönüştürmüş; fakat sadece ilk iki kitap Türkçe'ye çevrilmiş. Bilmkurgu sevenler göz ardı etmemeli...
Kahkahalar Ülkesi'ne bayılmıştım, yepyeni bir yazar keşfettiğim için mutluyum. Siz de beğenmişsiniz. Güzel bir yazı. Blogunuz çok güzel, özellikle kitap seçimlerinizin benimkilere paralel olması blogun içinde uzun uzun dolaşmama sebep oldu. Kutsal Dedektiflik Bürosu'nu hala arıyorsanız size hediye edebilirim.
YanıtlaSilKutsal Dedektiflik Bürosu mu? Buna hayır diyemem Bülent Bey. Hala arıyorum.
YanıtlaSilbana bir e-mail atar mısınız iletişime geçelim, hediye etmekten mutluluk duyarım.
YanıtlaSildilmacevirmen@gmail.com